12 Eylül 2008 Cuma

Cenk - Erdem

Robbie Fowler Rovers'ta

Temmuz ortasından beri Blackburn ile çalışıyordu. 3 aylık sözleşme imzalamış. 33 yaşında Rob. Şöyle 10-15 gol atsın da giderayak forvet nasıl olunurmuş, göstersin herkese.

Westham da sponsorsuz kaldı

Westham United'ın forma sponsoru XL faaliyetlerini durdurmuş. Westham'a yıllık 2,5 milyon pound ödeyen şirket İngiltere'nin en büyük 3. tur-tatil firması XL. Artan petrol fiyatları piyasadaki durgunluk falan denmiş. Westham da haftasonu yapacağı W.B.A maçına sponsorsuz formayla çıkacakmış. Daha önce WBA'in de aynı duruma düştüğünden bahsetmiştim. 2008 yılında Premier ligde forma reklmasız maç izlenecek bu haftasonu, bir daha da olmaz heralde.

Sonny J - Handsfree (If you hold my hand)



Son zamanlarda dinlediğim en güzel dans şarkısı. Ya da klipteki danslar ve koreografiyi çok beğendiğim için böyle düşündürtüyor bana. Klibin kendisi de çok güzel. 3 single'dan sonra Disastro isimli albüm de çıkmış. Klipte oynayan da Rebecca Reaney isimli tecrübeli bir oyuncuymuş. Klibi de buradan izleyelim o zaman.

11 Eylül 2008 Perşembe

Tamas Hajnal



İsveç Macaristam maçının geniş özetini izledim. Henrik Larsson iki asist yapmış İsve. 2-1 kazanmış. Hele ilk; sol ayağıyla ve anında yapması gereken ortayı yaparken Ryan Giggs gibi kesiyor topu. Helal olsun.

Ama gözüme çarpan Macaristan'ın 10 numarası Tamas Hajnal. Çok beğendim. Neden? İnceci, pozisyon gelirse arapasıyla işi bitirir diye güveneceğiniz, kısa boylu 10 numara. Tabi çok iyi takip edemiyoruz artık ligleri oyuncular. Çoğu insan biliyordur belki ama ben yeni gördüm kimmiş bu adam dedim. Ferencvaros altyapısından yetişme 1998'den beri 1 senelik Belçika macerası dışında Almanya'da oynayan bir arkadaşmış.

Kaiserslautern'den Karlsruher'e 500.000 Euro, hemen 1 sene sonra bu yaz da Kalrsruher'den Dortmund'a 1.3 milyon Euro.

Tam güzel transfer falan ben çok beğendim bu adamı diyecektim bir kez daha scouting denen sistem suratıma tokadı attı, "Alemin akıllısı sen misin?" dercesine.

2008 elemelerinde Türkiye karşısında da istanbul'daki 3-0'lık maçta da oynamış ama ben izlemiyordum özellikle Türkiye maçlarını denk gelmedim dolayısıyla.

Dortmund formasıyla ilk maçında (süperkupa Bayern karşısında) frikikten golü de çakmış.



Bundesliga özetlerine denk geldiğimizde Dortmund özetini, maçına denk geldiğimizde 30 numaralı formayla gezen 1.68'lik Tamas Hajnal'ı arayacak gözlerimiz.

Walcott-Koreas-12 Dev adam

Gecenin adamı Theo Walcott. İngiltere formasıyla hat-trick yapan en genç oyuncu olmuş. İngilterenin 2. golü gerçek bir takım oyunu, paslaşma ürünü. Capello olmasaydı başlarında o golde Cole Walcott'a o pası verir miydi?

Finlandiya 3 - 3 Almanya
İsviçre 1 - 2 Lüksemburg
Portekiz 2 - 3 Danimarka
Bosna Hersek 7 - 0 Estonya
Dikkat çeken diğer sonuçlar.


Sonucu değildi kendisi dikkat çeken bir maç oynanmıi yine. Kuzey Kore- Güney Kore 1-1 berabere kalmış. Maç PyongYang'da oynanması gerekirken Kuzey peşin peşin demiş ben o güneydekilerin milli marşımı çaldırmam başkentimde. Böyle olunca maç Şangay'da oynanmış. Bu iki ülke teknik olarak hala savaştalar.

Türkiye-Fransa maçı öncesi İbrahim Kutluay'a başarılarından ötürü plaket verilmiş. İbo ben hala bırakmadım milli takımı 2010'da oynamak istiyorum demiş. Valla kusurabakmasın bu plaket hadi canım biraz zor oynarsın plaketidir. Hele Tanjeviç varken takım başında. Ayrıca milli takım gerçekten iyi bir takım gibi artık. Saçmalamıyorlar, son periyoda 10 sayı geride girip heyecan yapmıyorlar, feci yüzdeli faul sokuyorlar, uzunlar dahil. öyle topu götürüp beklemiyorlar zaman geçsin diye. Erken gaza gelme değil benimkisi 2009'da yarıfinal beklerim ben arkadaş. İspanya, Litvanya kadar olmasa da 3. kadro bu kadrodur. Ersan da adamımdır. Helal olsun.
Bir de bu 12 Dev adam ne kadar devam edecek, azalarak bitsin artık. Gerçi 2001'den beri bu kadar azaldıysa, 2010'da tekrar hortlar.

9 Eylül 2008 Salı

Basketbol - Dizi - Futbol???


17:45'te Fransa ile basket maçı var. Mesaiden hemen biryerlere kaçıp şöyle patates bira eşliğinde izlensin. Yenersek Polonya yolu kabak gibi açılır afedersiniz.

21:00'da Belçika ile maç var. Güzel maç olacakmış gibime geliyor. Hala 2004'daki Ersun Hoca zamanında 3-2'lik maçın etkisindeyim heralde. Ben o maçtaki kadar akıcı oynayan Türkiye görmemiştim.

Bu ara Belçika ne kadar çok karşımıza çıkıyor. Bunlar bir ara Flaman ve Valon diye bölüneceklerdi, ne oldu o iş? Haftasonu erkek basketbolu için oradaydı Türkiye, Cuma günü 100 metre izleyelim ayağına Brüksel Grand Prix fln. Zaten aklımız Belçika'da. Haftaya bir daha İstanbul'da basketbol...Haydi hayırlısı.


Geçen hafta bir bok yedim Yaprak Dökümü izledim yarın 20:00'deymiş o da. Basket maçından dolayı yetişemem. kanald.com.tr girdim la az önce noluyo bana? Ama haciz diyo, evlenme teklifi diyo, amaniiinnn. Neyse, zaten perşembe izlemiştim geçen hafta da. Yaprak Dökümü değil de "Aşk-ı Memnu" ne zamandı ona bakmak lazım.



Tabii İsviçre'deki arkadaşlar Büyük Patlama Deneyi ayağına havaya uçurmazsa hepimizi.

Kafka: Böcekli Kitap İyiydi


US Open Şampiyonu: Federer

Murray Nadal'ı eledi, Federer Nadal'a hazırlamıştı kendisini dedik. O hazırlık artı motivasyonunu da kaybetmeyince 3-0 ile rahat bir şekilde şampiyonluğa uzandı Federer. 13. Grand Slam bu. 5 wimbledon ve 5 amerika açık şampiyonluğu olan tek isim artık. Üstelik bu şampiyonluklar üstüste. Federer'in rekorlarına bakıyım derken ,internet denizinde boğuldum. "Federer-Nadal rivalry" hakkında karalamıştık birşeyler başka başka çok ilginç detaylar, analizler okudum. Ama rekabetler arasında en büyüğü olduğunu bana kanıtlayan en ilginç detay şu:

Kort tipine göre üstüste en çok maç kazanma rekorları

Çim Kort : Roger Federer 65 Maç (40 tanesi Wimbledon) 2003-2008
Sert Kort : Roger Federer 56 Maç 2005-2006
Toprak Kort : Rafael Nadal 81 Maç Nisan 2005 - Mayıs 2007

Ve bu rekorların bu rakamları geçmesine izin vermeyen isimler yine bu ikili. Nadal Federer'i, Federer Nadal'ı yenerek dur dediler birbirlerine.

Ara ara detaylar veririz bu rekabetle alakalı o zaman.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Death Magnetic

Çıktı, dinledik daha çok dinlememiz gerek. Öyle hemen öğrenilmiyor. Ama soru şu: Bu albümün Metallica albümü olduğunu bilmesek üstüste bu kadar çok dinleyip, bu kadar çok şans verir miydik? Davul ataklarıyla aklıma St. Anger geldikçe "yok be oğlum hadi devam bir daha bir daha "diye gaz veriyorum.

Kader ağlarını ördü: Andy Murray-Roger Federer

Ada'da spor basını çok yoğun bu aralar. Lewis Hamilton'un aldığı ceza ve birinciliğinin iptali, Westham'ın menajer pazarından kimi seçeceği, sadece 2 gollü Andorra galibiyetinde Cole ve Rooney'e derdini anlatamadığını söyleyen Capello ve en çok yukarıdaki 21 yaşındaki İskoç Andy Murray. 3 sene önce adını duymuştum ilk olarak. Yine ingilizlerin yeni prensi umut ışığı falandı. Ama öyleymiş işte. İngilizlerin teniste başarıya çok aç olduğunu biliyordum ama bu kadarı çok abartıymış. En son Grand Slam kazanan İngiliz Fred Perry isimli bir arkadaş 1936'da. Murray 2-0 öndeyken 3. set ise 2-3 iken ara verildi maça. Herkesin aklına 2001 yarıfinali geldi. İsmi sürekli geçen ama bir türlü favori olamayan Tim Henman bu kez olacak dedirtiyordu adeta. Goran Ivaniseviç karşısında 2-1(3. seti 6-0 almıştı) öndeyken 4. sette yağmur ve Ivaniseviç'in dönüşü, 5 sette bir kez daha yağmur. 3 gün sürmüştü o maç. Ivaniseviç oradan finale ve Patrick Rafter'ı yenerek şampiyonluğa uzanması.(wild card ile gelip şampiyon olan halen tek isim)



İşte Henman hiç final oynayamadı ve final oynayan son ingiliz 1997'de US Open'da Greg Rusedski. Onu da çok severdim solaklara sempatim var işte kardeşim bakınız Marcello Rios



Andy Murray'nin Amerika açık finalindeki rakibini de şöyle bağlayalım. Yukarıda bahsettiğimiz 2001 Wimbledon'da 4. turda 7 (son 4 sene dahil) kez şampiyon olmuş Pete Sampras'ı 3-2'yle eleyen 19 yaşında bir genç vardı. Tabiki daha sonradan böyle yorumlandı ama bu maç eski şampiyonla yeni şampiyonun devir teslim töreni olarak, sembol maç olarak görüldü. -Changing the Guard-Daha sonra 5 kez üstüste Wimbledon şampiyonu olan o genç çeyrek finalde 3-1 Henman'a yenilmişti o sene. Neyse işte kader ağlarını ördü gibi bir durum heralde.

Federer en iyi oyunumu finale saklıyorum,enerjimi ekonomik harcıyorum gibi açıklamalar yapıyordu. Final falan hikaye Nadal'ı yenmek istiyordu. Son turnuvalarında hep erken elenmesi bence ilk grand slam finalinde Nadal'ı yenmek motivasyonundan kaynaklanıyordu. Neyse demem o ki; Federer de fena şaşırdı, sevinmiştir belki ama ben bu sefer Nadal'ı yeneceğinin düşünüyordum.