6 Ağustos 2008 Çarşamba

Khimki BC


Euroleague'de son olarak Earl Boykins'in Virtus Bologna'ya imza atmasıyla, NBA'den Avrupa'ya bir göç daha oldu, bu durumun ULEB Cup versiyonu da şüphesiz Rusya'nın Khimki BC takımı.
Khimki BC, 1997 yılında kuruldu, yani fazla bir basketbol geçmişi olduğu söylenemez ama bulunduğu ülke, Sovyetler Birliğinden itibaren çok kuvvetli bir basketbol geçmişine sahip. Yer olarak ise başkent Moskova'nın kuzeybatısında, 200.000 nüfuslu bir şehir.
Maçlarını 3500 oturma kapasiteli Novator isimli salonda oynuyorlar.


Geçen sezon bu salonda ULEB Cup maçlarında sadece 2 kere yenildiler, birisi gruplarda Tyus Edney'li Ukrayna takımı Azovmash Mariupol'a karşı uzatmalarda, diğeri ise Last 16'de turnuva boyunca tek yenilgisini Ankara'da Türk Telekom'a karşı alan ve şampiyon olan DKV Joventut'a karşıydı, tam bir faciaydı, Rudy Fernandez ve Ricky Rubio'nun 18'şer sayısıyla 23 sayı fark yediler.

Bundan mıdır yoksa Ruslar'ın fazla gelen paralarını harcama(!) isteğinden midir bilinmez bu sene ligde CSKA'yı yıkmak, ULEB Cup'ta da şampiyonluk için başkanları, ayrıca Moskova bölgesininin de bakanlığını yapan Aleksey Bodunkov pamuk elleri cebe indirdi.


Sırasıyla Partizan'dan guard Milt Palacio, son şampiyon Joventut'tan pivot Jerome Moiso, Raptors'ın skorer guardı Carlos Delfino ve eşleşilmesi en zor uzunlardan, 4 ve 5 numara oynayabilen İspanyol Jorge Garbajosa ile anlaştılar. Kadronun diğer göze batan isimleri skorer Clay Tucker, Rus milli takımında yer alan ve olimpiyatlarda da izleyeceğimiz Vitaly Fridzon, Anton Ponkrashov, Nikita Shabalkin, Macej Lampe, İrlandalı pivot Patrick Burke ve 2001-2005 yılları arasında şu anda Amerika olimpik takımının coach'luğunu yapan Mike Krzyzewski'nin Duke'ünde forma giymiş guard Daniel Ewing.

Takımın başında ise 2007'den bu yana Litvanyalı coach Kestutis Kemzura var, avrupa piyasasında fazla head coach'luk tecrübesi olmamasına karşın vakti zamanında Lietuvos Rytas ve Rusya milli takımında yardımcı coach'lukları var, David Platt'lı Rusya zamanlarından kalma. Bunun yanında yanılmıyorsam 2001 senesinde de Beşiktaş'ta Ahmet Kandemir'in yanında çalışmışlığı da var bu zatı muhteremin.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Rafael Nadal 1 Numara


Cincinnati Western & Southern Financial Group Masters turnuvasının yarıfinalinde Djokovic' 2 - 0 yenildi (Turnuvayı Djokovic'i yenen İngiliz genç yetenek Andy Murray kazandı). Nadal'ın 32 maçlık galibiyet serisi de bozuldu. Ama 22 yaşındaki Rafael Nadal 18 ağustosta açıklanacak ATP sıralamasında 1. sırada olmayı garantiledi. 2005 25 temmuzdan beri tam 159 haftadır(rekor süre bu) 2. sırada olan Nadal, 2004 2 şubatından beri tam 236 haftadır(bu da rekor süre) 1. sırada olan Federer'i geçmek için artık sadece gün sayıyor. Bu rakamlar diyorki Tenis dünyasının en büyük rekabetlerinden biridir bu.



Nadal şuan toprakteki 9 - 1'in büyüjk payıyla 12-6 önde büyük rekabette. Martina Navratilova - Chris Evert, Bjorn Borg - John McEnroe, Pete Sampras - Andre Agassi gibi bir ikili olacak bunlar. aralarındaki yaş farkı biraz daha az olsa daha da güzel olurdu tahminimce. Ben teknikten yana ve tabiki Federer'ci olsam da tebrik ediyorum bu İspanyol'u hırsından ve gücünden dolayı.

Ultimate Survivor Bear Grylls





Discovery'de Ultimate Survival programının yapımcısı ve sunucusu. Böyle maceracı arkadaşların çoğu gibi Bear da asker eskisi. Tam bir kondisyon ve hayatta kalma manyağı bu yüzden. Askerde sıkılıyolar heralde. Rekortmen bir tırmanışçı. Uzuyor da gidiyor. Bu program BBC'de Born Survivor, Discovery Amerika'da Man Vs. Wild işte Discovery Avrupa'da da Ultimate Survival ismiyle yayınlanıyor. 8-10 kez izledim, bütün gerçekçi değil eleştirilerine rağmen bu program zevkle ve çoğu zaman tiksintiyle izletiyor kendisini. Gerçekçi değil eleştrisi Bear neler yaparsa yapsın etrafında yardımına koşabilecek bir ekiple dolaşması ve anlattığı Survival tekniklerinin havada kalıyor olması. Tabi herkesin aklına omzundaki o kadar teçhizatla dolaşan kameraman arkadaşın asıl Survivor olduğu geliyor. Bu eleştiriler anlaşılabilir ama bence yaptığı işin değerini kesinlikle azaltmıyor. Programın başında da zaten Bear tek başına dolaşmıyor etrafında bir ekip tabiki de var gibi bir yazı yayınlıyorlar.
Dün izlediğim programda Sibirya'da ısınabilmek için avladığı Yak'ın (tam avlama denemez tabi,bağlı hayvanı tutup kestiler) boğazını kesip kanını içti. Önceki programlardan çiğ hayvan eti(hatta canlı kurbağa) yediğini defalarca görmüştük ama Vampirliğini yeni gösterdi bize. Kanını içti, derisini yüzdü, postu üstüne aldı, dalağını buldu yedi, en çok ısıtan yeri olduğunu öğrendiği gözünü yedi çiğ çiğ. Baya bildiğin Manyak işte. Francesco Totti'ye feci şekilde benzediği gözden kaçacak gibi değil ayrıca.

3 Ağustos 2008 Pazar

Ole Gunnar Solskjaer

Manchester United dün Espanyol ile bir maç yaptı onun jubilesi için. 70.000 kişi vardı stadyumda. 25 dakika oynadı Solksjaer. Reserve takımın başına geçecek.
Christiano Ronaldo'ya da ayarı vermiş. "Efsane olmak böyle güzel hatırlanmak isiyorsan gitmemen bu takımda kalman lazım. Önündeki örnekleri görmen yeterli: Giggs, Scholes ve Neville gibi. Aynı şey Rooney ve Tevez için de geçerli" demiş.






Sonradan girip gol atma deyince akla ilk gelen isim. 366 maç 126 gol.

1998-99'da sonradan girdiği, 12 dakikada 4 gol attığı Nottingham Forrest maçından bir görüntü.



Bir tanesi var ki hiçbir zaman unutulmayacak.

Meriç Üretim Mekezi


Achilles Last Stand - Led Zeppelin



It was an April morning when they told us we should go
And as I turned to you, you smiled at me, how could we say no?

With all the fun to have, to live the dreams we always had
Oh, the songs to sing, when we at last return again

Sending off a glancing kiss, to those who claim they know
Below the streets that steam and hiss,
The devil's in his hole

Oh to sail away, To sandy lands and other days
Oh to touch the dream, Hides inside and never seen.

Into the sun the south the north, at last the birds have flown
The shackles of commitment fell, In pieces on the ground

Oh to ride the wind, To tread the air above the din
Oh to laugh aloud, Dancing as we fought the crowd

To seek the man whose pointing hand, The giant step unfolds
To guide us from the curving path, That churns up into stone

If one bell should ring, in celebration for a king
So fast the heart should beat, As proud the head with heavy feet.

Days went by when you and I, bathed in eternal summers glow
As far away and distant, Our mutual child did grow

Oh the sweet refrain, Soothes the soul and calms the pain
Oh Albion remains, sleeping now to rise again

Wandering and wondering, What place to rest the search
The mighty arms of Atlas, Hold the heavens upon the earth

The mighty arms of Atlas, Hold the heavens from the earth
From the earth...

I know the way, know the way, know the way, know the way (X2)

Oh the mighty arms of Atlas, Hold the heavens from the earth.

Led Zeppelin

Led Zeppelin


Led Zeppelin’in geçmişi 1960’lı yılların meşhur İngiliz rock grubu The Yardbirds’e 1966 yılında ayrılan gitarist Paul Samwell-Smith’in yerine Jimmy Page’in gruba dahil olmasıyla başlar. 2 sene sonra bu sefer davulcu Jim McCarty ve vokalist Keith Relf’in gruptan ayrılmasıyla Page adına grubu yenileme vakti gelmiştir. Yeni elemanlar aramaya başlar ve hedefte ilk sırada solist Terry Reid vardır, fakat Reid bu teklifi reddedip, Page’e o sırada Hobbstweedle adlı grupta söyleyen West Bromwich’li vokal Robert Plant’i önerir. Plant teklifi hoşnutlukla karşılar ve kabul eder, henüz 19 yaşındadır.


Herşey yoluna girmeye başlamışken çekirdek Yardbirds kadrosunun son üyesi bassçı Chris Dreja da fotoğrafçılığı seçerek gruba veda eder, arayışlar tekrar başlar, ilk olarak eşinin önerisiyle bassçı John Paul Jones, ardından Plant’in arkadaşı davulcu John Bonham gruba katılır, artık kadro tamamdır.


İlk başlarda New Yardbirds adıyla sahne alırlar ama orjinal Yardbirds grubuyla Page dışında ortak noktaları kalmadığı için isim değişikliğine giderek Led Zeppelin adını alırlar. İlk performansları 1968 Ekim’inde İngiltere Surrey Üniversite’sindedir. Sadece bir ay sonra Atlantic Record’la anlaşıp, 1969 başında ilk albüm Led Zeppelin’i çıkarırlar, ardından Amerika turnesi başlar, bu arada yeni albüm çalışmalarına da başlarlar ve 1969 sonunda Led Zeppelin II müzik marketlerdeki yerini alır. Page’in gitardaki ustalığı, Plant’in keskin ses tonu, Jones’un melodik bass ritimleri ve Bonham’ın davuldaki sertliği birleşince albüm, Amerika ve İngiltere müzik listelerinde zirveye ulaşır, artık tüm dünyada tanınan bir grup haline gelirler. 1970 Ekim’inde diğer iki albümün aksine daha akustik ve folklorik ezgilerle bezenmiş üçüncü albüm Led Zeppelin III’ü piyasaya sürerler ama bu değişim bile albümün ve grubun zirvede olmasını engellemez. Grup hızından hiçbirşey kaybetmeyerek Led Zeppelin IV albümünü 1971 yılının Kasım ayına yetiştirir, aslında albümün resmi adı Led Zeppelin IV değildir ama dördüncü olması sebebiyle böyle kabul edilir. Atlantic Records, albüm kapağında her grup üyesinin bir işaretine yer verir, bu sebeple “Four Runes (Symbols)” ya da ZOSO olarak da albüm adlandırılır.

Dördüncü albüm adına asıl konuşulması gerek konu hiçbir zaman listelerde zirveye ulaşamamasına rağmen 20 milyonun üzerinde kopya satması ve rock tarihinin en iyi şarkıları arasında gösterilen, 3 milyon seferin üzerinde radyolarda çalınan “Stairway to Heaven” gibi bir hit’e sahip olmasıdır.


1973 Mayıs’ında üçüncü kez listelerde zirveye ulaşan, alışılmış rock sound’unun dışında reggae ve funk ezgileri barındıran beşinci albüm Houses of the Holy’yi piyasaya sürerler. Üçüncü albümdeki radikal hareketleri bu albümde de tutar, hayranları tarafından yine beğeniyle karşılanır. Bir sene sonrasında kendi plak şirketleri Swan Song’u kurup, 1975 Mart’ında çıkışının ikinci haftasında zirveye oturup altı hafta bir numarada kalacak olan altıncı albümleri Physical Graffiti’yi çıkarırlar. Aynı yıl turneler devam ederken solist Robert Plant ve eşi, Yunanistan’ın Rodos adasında bir araba kazasında yaralanırlar ve turne iptal edilir. Yaklaşık bir senelik boşluk 1976 yılında çıkan Presence albümü ve ardından gelen Led Zeppelin’in konser belgeseli “The Song Remains the Same”in, New York’taki prömiyeri ile sonlanır. Grup, ertesi sene Amerika turnesindeyken şanssızlık bir kez daha Robert Plant’in peşini bırakmaz ve kötü haber ulaşır, Plant’in altı yaşındaki oğlu Karac, mide enfeksiyonu nedeniyle ölür ve turne iptal edilir. Kulaktan kulağa Led Zeppelin’in dağılacağı dedikoduları dolaşmaya başlar.

1979 Eylül’ünde Stockholm’de Abba’nın stüdyosundan çıkan altıncı ve son stüdyo albümleri In Through the Out Door’a kadar Led Zeppelin, küçük bir Avrupa turu dışında hiçbirşey yapmaz. Bu albümde yer alan All My Love şarkısını, Robert Plant ölen oğlunun anısına yazar. Grup, listelere tekrar zirvede dönerken ve yeni bir Amerika turnesi hazırlığındayken yeni bir şokla karşılaşır. 1980 Eylül’ünde davulcu John Bonham aldığı aşırı alkol sonrası ölür, 2 litre votka içip sızdığı ve uyku esnasında boğularak öldüğü söylenir. Bonham’ın yeri doldurulamazdır ve hayranlarını üzecek beklenen açıklama gelir, Led Zeppelin dağılır.


1982 senesinde Jimmy Page, önceki albümlerden seçme şarkılarla Coda adında yeni bir albüm çıkarır. Ardından grup, 1985’te davulcu olarak Phil Collins’le Philadelphia’da Live Aid konserinde, 1988’de davulcu olarak ölen Bonham’ın oğlu Jason Bonham’la Atlantic Records’un 40. yılı anısına New York Madison Square Garden’da sahne alıp çaldıysa da tüm birleşme dedikodulara rağmen tekrar bir araya gelmezler.

Led Zeppelin son olarak, 2007 Aralık ayında, bir önceki sene yaşamını yitiren ünlü prodüktör Ahmet Ertegün anısında 19 yıl aranın ardından Londra’da O2 Arena’da orjinal kadrodan Jimmy Page, Robert Plant, John Paul Jones ve grubun ölen üyesi John Bonham’ın oğlu Jason Bonham’la birlikte sahne alır. 90 dakika boyunca hayranlarına güzel bir nostalji yaşatırlar.

Led Zeppelin’in tüm albümleri Billboard müzik listelerinde ilk 10 görmüş ve 300 milyonun üzerinde albüm satışı yapmıştır. Haklı olarak rock tarihinin en iyi grupları arasındadır.



Albümleri
Led Zeppelin (1969)
Led Zeppelin II, (1969)
Led Zeppelin III, (1970)
Led Zeppelin IV, (1971)
Houses Of The Holy, (1973)
Physical Graffiti, (1975)
Presence, (1976)
The Song Remains The Same, (1976)
In Through The Out Door, (1979)
Coda, (1982)

Lillian Thuram


Monaco, Parma, Juventus, Barcelona. Her zaman taş gibi dururdu savunmada. Seneler boyunca en iyi 11'imize koyduk onu mutlaka. Sadece bir sene daha oynamak istemişti. Kalbinde sorun olduğu anlaşıldı ve PSG ile imzaladığı bir senelik sözleşme yalan oldu. Futbolu bıraktığını açıkladı.

Abartı derece de az gol atan bir adamdı, öylü golcü defans falan değildi alakası yoktu. 142 maçlık milli takım kariyerinde de sadece 2 gol attı. 2'si de aynı maçta, 20 dakika içinde, 1-0 gerideyken ve hem de Dünya Kupası yarıfinalinde.

Futbolun anlamsız olduğunu, izlemenin çok sıkıcı olduğunu iddia edenlere kısaca futbola bok atanlara hep onun bu performansı üzerinden cevap vermek gerek gibime gelir. Tabi böyle cevap vermeye, tartışmaya girmeye gerek yok, muhatap olmamak lazım.