27 Haziran 2008 Cuma

Euro 2008 Oranje






Yine en renkli onlardı, yine olmadı,

26 Haziran 2008 Perşembe

Semifinal #2: Russia- Spain



İngiliz basını Arshavin overrated değil mi ayakları çekmeye başladı Arsene övgüleri düzünce, Arshavin de ODTÜ çimlerinde yatan Rus öğrenci gibi çıkmış. Aynısından çok gördüm yıllarca. Go Russia Go!! diyorum başka birley demiyorum.

24 Haziran 2008 Salı

Time - Pink Floyd


Ticking away the moments that make up a dull day
You fritter and waste the hours in an off hand way
Kicking around on a piece of ground in your home town
Waiting for someone or something to show you the way

Tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain
You are young and life is long and there is time to kill today
And then one day you find ten years have got behind you
No one told you when to run, you missed the starting gun

And you run and you run to catch up with the sun, but its sinking
And racing around to come up behind you again
The sun is the same in the relative way, but youre older
Shorter of breath and one day closer to death

Every year is getting shorter, never seem to find the time
Plans that either come to naught or half a page of scribbled lines
Hanging on in quiet desperation is the english way
The time is gone, the song is over, thought Id something more to say

Home, home again
I like to be here when I can
And when I come home cold and tired
Its good to warm my bones beside the fire
Far away across the field
The tolling of the iron bell
Calls the faithful to their knees
To hear the softly spoken magic spells.

Semifinal #1: Turkey - Germany

İlk olarak Almanya 6 - 0 Türkiye bile olsa, Türkiye burada ve turnuvada iyi hatırlanmaya devam edecek. İz bırakmanın kralını yaptı. 3 maç üstüste modern futbolda, temkin futbolunda görülecek şey değil. Herkesin dediği birşey ama çok doğru: Film de olsa inanmayız, daha çok Tsubasa senaryosu.




İkinci olarak bariz bir kadro sıkıntısı var. 23 kişilik kadroya 2 tane yanyana durması gerekn stoperlerden 4 tane almanın yetersiz olduğu ortaya çıktı. Tamam, hiç oynamayan sadece Ayhan Akman kaldı, kadroyu kullanıyor denebilir ama. İsviçre maçının ilk yarısındaki Tümer''li Gökdeniz'li kadro tam bir göz bayama, tam bir gaz gösterisiydi.

Şimdi Hakan Balta stoper oynayacakmış gibi görünüyor mecburen. Mehmet Topal'da düşünülebilir ama hem heyecanı, hem orta sahadaki performansı stopere kaymama nedeni olarak görülebilir. Devşirme stoper yapacaksan oyunu bilen ve sakin olmalı. Kadro sıkıntısı sadece defansta olsa Hamit bile stoper oynatılabilir. Ama hücumdaki kabızlığın tek ve o kadar da zor olmayan çözümünün Hamit olduğu Çek maçında anlaşıldı, nihayet.

Durum böyle olunca solda Boral, stoper Balta - Zan, sağda Sabri.

Şimdi ortasaha seçimi tamamen taktiğe bağlı olmalı normalde ama hem takımın sistemsizliği, hem de 9 oyuncu eksikliği zorlayacak Türkiye'yi. İyi bir geleceği olabilecek ama bu yaşta bu performansa bu kadar sabrı nasıl görebildiğini merak ettiğim Colin Kazım ile başlamak bence lüks. Daha sert bir ortasaha için soldan sağa Ayhan,Topal,Aurelio ve Hamit olabilir. Forvet ise ikili olmalıdır ve Semih-Mevlüt oynamalıdır. Tabi bu hiçbir geçerliliği olmayan benim takımım. Hamit ile Ayhan içeri doğru kat eden açıklar olmalı ve özellikle Ayhan asli görevi Alman bekini ve Schweinsteiger'i tırstırmak olmalıdır, çıkmama pahasına. Ayhan'ın sol kanatta son 2 sezonda oynadığı maç sayısı hiç de az değil. Hamit kanada hapsolmamalı biraz serbestlikle yaratıcı yeteneklerini göstermesine izin verilmeli ve en önemlisi deparı olan Mevlüt'e ani kontra toplar atmak planımız olmalı.



Tabi Terim,büyük ihtimalle tek forvet Semih'le çıkacak, Gökdeniz de forvet o da forvet diye bizi kandıracak. Mevlüt yine bir gazla erken kullanılıp kenara atılan adam olacak. Allahtan gözlerden uzakta olacak da (transfer falan olmaz inşallah buralara) hemen eskimeyecek nazarımızda. Ama bir maymun iştahıyla beğenilip alınan ve 1-2 kez giydikten sonra dolaba kaldırılan giysi durumunda şu anda.

Almanlar kendilerine güveniyorlar ve artık bir mucizeye karşı son düdüğe kadar hazırlıklılar.

Kanatlarını çıkarıp, iç boşluklarda varyasyonlar yapıp, ya içeriye ya da çizgiye inmek gibi süper ve çok basit bir taktikleri var. Bir de işte gerektiğinde 30 metreden frikik atan adamları.


Oraya kadar gelmenin yettiği bir takımın rahatlığı ve 14 oyuncu motivasyonuyla Türkiye, karşı takımın dengesizliğinden tırsan, favori, favori olduklarını bilen Almanya.

Son olarak o hengamede duygu yoğunluğunda, sevinç yumağında gidip hem de o bölümün asıl kahramanı iken Hırvatları teselli etmeye çalışan Rüştü'ye selam olsun. Son senelerde biraz durulmuştu zaten bu son hareketle hep iyi hatırlarız inşallah.

Wimbledon 2008 #1

Fransa'da Monfils renklendirmişti turnuvayı. Nadal finalde bu sefer çok rahat yenmişti Federer'i. Şimdi Federer'in sahasındalar. Doymuşluk denen ruh hali etkiler mi? son 5 yılın şampiyonu, Sampras'a 1 yaklaşık olabilecek mi toplamda? Çim kortu daha çok seviyorum. Biraz da duygusallık var tabe Wimbledon'a karşı.

22 Haziran 2008 Pazar

Hollanda 1 - 3 Rusya (a.e.t)


Sihirbaz geldi



Böyle bir takım kurdu


Takım yıldızını buldu.


Ruslar yine sarhoş oldu.

Hollanda yine favori haline geldiği bir turnuvada öncekilerden farklı olarak hakederek elendi. 32 yaşındaki Semak 15 km koşmuş. Rusya eze eze yendi. 90 dakikada bitmesi gerekiyordu olmadı. Rusya "Sihirbaz"ın sayesinde plase favori haline gelmiş durumdadır hayırlı, uğurlu olsun

Hırvatistan - Türkiye: The Greatest Moment Ever


Yazılacak anlatılacak birşey değildi yaşananlar. Özellikle bu kadar üstüste olunca. Euro2008 denince insanlar şampiyon olamasa bile, belki şampiyondan çok Türkiye'yi hatırlayacak. İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarını nerede kimlerle ne şartlarda izledikleri hiç unutulmayacak. Sadece Türkiye'de değil futbol ruhunun canlı olduğu heryerde. Bilimsel olarak açıklayabilmek mümkün değil, futbolun beklenmedikliğini, sürprize açıklığını hayatın kendisine ne kadar çok benzediğini bir kez daha gördük. Belki hayatın kendisinden de çok sürpriz ve drama içerdiği için bu kadar seviliyor.


Fever Pitch'de Nick Hornby şöyle analtıyordu 26 Mayıs 1989 Liverpool - Arsenal maçındaki Michael Thomas golüyle alakalı düşüncelerini.

"The Greatest Moment Ever"

.."None of the moments that people describe as the best in their lives seem analogous to me. Childbirth must be extraordinarily moving, but it doesn't have the crıcial surprise element, and in any case lasts too long; the fulfilment of a personal ambition - promotions, awards, what have you - doesn't have the last minute factor, nor the element of powerlessness that I felt that night. And what else is there can possibly provide suddennes? A huge pools win, may be, but the gaining of large sums of money affects a different part of the psyce altogether, and has none of the communal ecstasy of football.


There is then, literally, nothing to describe it. I have exhausted all the available options. I can recall nothing else that ı have coveted for two decades (what else is there that can reasonably be coveted for that long?), nor can I recall anything else that I have desired as both man and boy. So please be tolerant of those who describe a sporting moment as their best ever. We do not lack imagination, nor have we had sad and barren lives; it is just the real life is paler, duller and contains less potential for unexpected delirium"


Daha önce de belirttiğim gibi antipatik geldiği için bu takım -bir takım insanlar ve ona yüklenen anlamlardan dolayı- o kadar üst seviyede duygular yaşayamadım. Ama Türkiyenin büyük bölümü başlık gibi hissetmiştir. Ee bir tarafın böyle iyi hissetmesi için diğer tarafın da o kadar kötü hissetmesi gerekiyor ne yazıkki bu oyunda.