1 Kasım 2008 Cumartesi

Rory Delap

Rory Delap, irlandalı, pek de istediği gibi bir kariyeri olamadı gibi. Yani tabiki 2001'de Derby County'den Southampton'a kulüp rekoru 4 milyon £ karşılığında transfer olmuştu. Bu sezon yine Premier lige döndü Stoke City ile beraber.



Uzun taç atışı kullananlar çok gördük. Bir ara Tranmere Rovers'ta bir adam vardı genç, feci uzun atıyordu. Hatta Ntv Fa Cup maçını vermişti Tranmere'in. Takla atarak atanlar falan da var. Şovmen gibi, şaklaban gibi afedersin.

Ama Rory Delap farklı. Arka direğe kadar atabilmesinin yanında Stoke City de takım olarak taç organizasyonları çalışıyor. Bu adam asist yapıyor taç atışı ile. Delap'in 3 asisti var bu sezon. Bir tane de Jagielka atmıştı kendi kalesine.

Sahalarında 2-0 yenildikleri Chelsea maçı öncesi Scolari, Delap'in taç atışlarında sakatlıktan o zaman yeni dönmüş Drogba'nın kendi ceza sahası içine yardım etmesi gerektiğini söylemişti.

31 Ekim 2008 Cuma

Euroleague Day 1&2

İlk hafta sansüre denk gelmişti atladık. İlk haftanınkiyle beraber başlayalım bu seriye. Bu haftanın 2.si Daniel Ewing 32 sayının 28'ini 2. yarıda atmış. Ayrıca tek faul atışı bile kullanmadan en çok sayı atan oyuncu olmuş euroleague tarihinde.
Barcelona Panathinaikos'u ezmiş maç boyu 90-66 yenmiş. Ersan 14'e 6 bu sefer 19 dakikada.

Efes 2'de 2. Minimum zararla geçmesi lazım buraları, yoksa ilerde nasıl olsa toparlar. FB ilk galibiyetini aldı. Güzel basketbol oynanıyor bu ligde. İzlemek lazım.

Regular Season Week 2 MVP

1) Pops Mensah-Bonsu, Juventut: 37 index points (23 sy, 14 rb, 3st, 2as, 2bl, 8 fd)
2) Daniel Ewing, Prokom: 35 index points (32 sy(6/8 3sy, 7/9 2sy), 3 rb, 3 as, 2 st)
3) Carlos Arroyo, Maccabi: 33index points: 20 sy, 5 rb, 8 as
*Mirsad Türkcan 25 sayı 9 rb (31 index)

Regular Season Week 1 MVP

1) Will McDonald, Tau Ceramica: 32 index points (18 sayı(7/7 2sy), 8 rb, 2 as,2 st, 5 bl,4 fd)
2) Rowle Marshall, Cibona: 29 index points (20 sayı, 3 rb, 3 st, 7 fd)
3) D'or Fischer, Maccabi : 28 index points (26 sayı(11/12 2sy, 7 rb)
*Ersan İlyasova 18 sy 12 rb (28 index)

Diego Maradona - 1977

1977'de ailesiyle. Maradona, Kun Aguero'ya sağındaki(babası mı acaba) de Lucescu'ya benzemiyor mu?

Stella Artois


İçtiğim en güzel biralardan biriydi. Belçika'nın bilmem kaç küsür bira markasından biri. Övünmek için çok güzel bir sebep bence. Since 1366 diyor adamlar boru değil. Leuven zaten "City of Beer" olaraktan geçermiş.


Amy'ciğim de anlıyor tabi işten.
They tried to make me go to reah and i said "no, no, no".
Neyse Çakalım kutu Efes'i kendimize gelelim.

30 Ekim 2008 Perşembe

Oklahoma City Thunder

La ben bu Oklahoma City olan takım, New Orleans zannediyordum. Güzelim Seattle Supersonics'i tarihe gömmüşler vicdansızlar.

Burdan da iyice belli oldu ki, haberin başlığından başka birşey okuyamıyorum artık. Hatta bazen başlığını bile okumaya yüreğim dayanmıyor. Boğazıma sarılıyorlar.

Başlıkta işte Oklahoma City, taşınmak, yeni takım gibi söz öbekleri görünce, New Orleans bir ara orada oynadı ya, onlar taşınıyorlardır diye okuma gereği duymamışım.

Vah bana vah. Biliyorum ama yanlış biliyorum birkaç senedir. Tam bir Kamil oldum, çıktım.

Yalnız Oklahoma nire, Seattle nire? Kızlar da taşınmışlar mıdır acaba? Çıplak fotoğrafları için tıklayın haberciliği gibi post koydum yalnız, hadi ben kaçar.

Premier lig 10. Hafta



Liverpool 1 - 0 Porstmouth
Arsenal 4 - 4 Tottenham
United 2 - 0 Westham
Villa 3 - 2 Rovers
Stoke 1 - 0 Sunderland
Fulham 2 - 0 Wigan
Borough 2 - 0 City
Bolton 0 - 1 Everton
Hull 0 - 3 Chelsea
Newcastle 2 - 1 W.B.A

29 Ekim 2008 Çarşamba

NBA Başlamış



NBA dün başladı, son şampiyon kazandı falan filan... son 15-20 maça kadar normal sezon ile ilgilenmiyorum birkaç senedir. istatistiklere, abartı bireysel performanslara bakmak dışında.

Geçen seozunun 1 numaralı draftı Greg Oden'a NBA kariyindeki ilk maçını dün oynamak nasip olmuş. Onda da 12 dakika oynayıp yine sakatlanmış.

1988 doğumlu olmasının yanında hem fazla gelişmiş hem de suratı bile yaşlı gösteriyor bu adamın. 40 yaşında la bu herif!!

Öyle lisede orta okulda garibanların üzerinden smaçlar vur, ez onları rezil et daha ergen yaşlarında... Valla o garibanların ahı tutuyor başka birşey değil bu adamın sakatlıkları.

Diego Maradona



Maradona arjantin milli takımının yeni hocası. Yukaridaki gibi bir gol sevinci yaşayan, 0 deneyimli bir adamı bırakın hoca yapmak aktif futbol hayatını o anda bitirirdi bu ülke. Ne bilim aklıma bu geldi. Dünyanın gelmiş geçmiş en yetenekli ve iyi futbolcusu hoca olursa çıldırır bence yeteneksizliğe tahammülsüzlükten. Ama milli takıma seçilsem tanrıya saygımdan dolayı sürekli en iyi futbolumu oynamaya çalışırım. Al sana motivasyon.

28 Ekim 2008 Salı

Barcelona Form Durumu ve Fikstürü

CL'de 2 öneleme dahil toplam 5 maçı kazandılar. Bu 5 maçta 15 gol attılar.
Lige önce Numancia deplasmanında kaybederek sonra Racing ile sahalarında berabere kalarak başladılar. O zamandan beri 6 maç üstüste kazandılar 23 gol attılar.

Önlerinde de biraz kolay bir fikstür var gibi. 30 Kasım'daki Sevilla deplasmanına kadar Segunda B takımı Benidorm ile 2 Kupa maçı dahil toplam 5, kağıt üzerinde kolay maçları var. Bu formu devam ettirip 30 Kasım'a kadar firesiz giderlerse iyi olur. Ondan sonra işler kızışıyor çünkü.

Sevilla (D), Valencia, Shaktar, Real Madrid, Villareal (D). Gerçi İspanyanın fikstürü bu sezon çok saçma demiştik, o tarihlerde yukarıdakiler hep birbirleriyle oynayacaklar.

Bekir'in Tiradı - Masumiyet

"suça aşık bir adam, adama aşık bir kadin ve kadina aşık bir başka adam." Zeki Demirkubuz böyle özetlemiş filmini. Ya da aşağıdaki gibi özetlenebilir mi acaba?

"o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. Orospu da peşinden. sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden..."

Bekir çocuğu gezdirmeye götürüyor. Uğur dikkat et kaybetme çocuğu diyor, "Çakmak mı lan bu" diye cevap veriyor Bekir. Yusuf ile beraber 3'ü gidiyorlar pikniğe.

Zeki Demirkubuz'un Masumiyet'inin 42 ve 50. dakikaları arası...Bekir'in elinde cigaralık "uzun hikaye, karışık..." diyerek başlıyor, cigaralığı bitiriyor o 8 dakikada, nasıl da yanlış gitmiş 3 kişinin hayatının hikayesini anlatıyor,başrolde kendisi. Bundan daha iyi bir oyunculuk hayal edemiyorum.

-çocuk neden sakat abi?
-doğuştan... doğuştan denmez aslında. hamileyken babasından ağır bi dayak yemiş.
-babası nerde?
-sinop’ta -hapishanedeki? geçen gün uğur ablayı hapishaneye giderken gördüm...
-sevgilisi...
-onun için mi bu şehirdesiniz? sen?
-uzun hikaye karışık... bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı’da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan... bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. (burda müzik girer) bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa? hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagor’a kesikmiş. zagor’da kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar’a; benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabii: zagor’u ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunnar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle... önce öldü dediler zagor’a, sonra komalık. ankara’da oluyor bunnar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavide yemiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat... ama bu sefer başka güzel orospu. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor’a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya bizde, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bişey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! işte o gün bu günden bi inandım orospuyla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden... önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu durmuyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. n’aptı buna annamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile... beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, ohh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bişe demiyo. sinop’ta oluyo bunnar. ben de döndüm istanbul’a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene; o haliyle kalk git sen diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol... herif kafayı yiyo tabii. dönünce bi dayak buna: eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyo. uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır’a, zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır’a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bi soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişe demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte. hııh!

Not: Yukaridaki dökümü unplugged vermiş ekşide. Sağolsun, çok emek vermiş. Ben de daha doğru anladığımı düşündüğüm birkaç yerini düzelttim. Yukarıdakini unplugged'a bunları da bana yazdıran Haluk Bilginer'dir.

27 Ekim 2008 Pazartesi

Ersan İlyasova



Euroleague'de Nancy'yi deplasmanda yendikleri maçta 18 sayı 12 ribaunt ile oynamıştı.Dünkü lig maçında Zaragoza'yı 89-73 yenerken 18 sayı 15 ribaunt ile oynamış. 18 sayının 12'si son çeyrekte, başabaş giden maçı koparmış David Andersen ile birlikte. İlk gördüğüm andan itibaren çok seviyorum Ersan'ı ve oyun stilini. Bu sezon çok fazla Ersan etiketli post koyacakmışım gibime geliyor. 2009 elemelerinde de çok iyi oynamıştı.
Bol bol izlemek lazım.


..................
İspanya liginde haftanın en iyi 5 hareketinde 1. sırada 2 alley-oop ile beraber girmiş. Çok estetik ve palayıcı gibi.