Son senelerde Türkiye'nin de kullandığı ve bence geç kaldığı vatandaşlığa geçirilen devşirme oyuncular kadrolara monte ediliyor. Başlarda bas bas bağırılıp karşı çıkılan bu olay 6+5 kuralı ket vurmazsa 20 sene sonraki turnuvalarda iyice kendisini gösterecek ve belki de yaz aylarında özlenen futbola milli anlam yüklenmeden seyir şansı tanınacak.
Her milli maç için medyanın günlerce parsellenmesi, Türkiyenin katılmadığı turnuvalarda özel yayınlarda pintiliğe giderken, katıldıklarında ise % 95 Türkiye ve rakipleri konseptli yayınlar nötr futbol izleyicisinin hakkını gasp ediyor.
Milli takımı desteklemenin zorunluluğu çok az da geç de olsa tartışmaya başlandı. 1969 Honduras-El Salvador maçının neden olduğu olaylar merkezli yola çıkan insanlar Güney İtalyanların 90'da İtalya yerine Maradona'yı desteklemelerine sempati duyuyor.
Uluslararası turnuvalara sempati duymamın nedeni en kaliteli oyuncuları kulüp futbolsuz geçen yaz sezonunda bir turnuva çatısı altında beraber izleyebilmek. Ama mesela dünyanın en iyi futbolcularını milliyetlerine göre değil de yaş gruplarına göre ayırıp turnuva yapmak da bana en az aynı heyecanı verir.
Türkiye'siz turnuvalara çok alışık olmamızdan bizde kimi tutalım kültürü oldukça gelişmiştir. Dünya Kupasında Avrupa'ya karşı Güney Amerika özellikle Brezilya desteklenir ve bir Afrika takımı da plasedir. Hollanda'nın yeri ayrıdır bu topraklarda, başarılı olamayacağı bile bile desteklenir çünkü hücum futbolu oynarlar. İkili karşılaştırmalarda ise genelde güç ve büyüklük bakımından güçsüz ülkeler tutulur.
Bu duruma rağmen, A.B.D'nin belki de en sempatik olabilecek topluluğu futbol milli takımı gelir bana. Çünkü o futbolcuların Amerikan emperyalizmiyle bir alakası yoktur, böyle anlamlar yüklemek onlara haksızlıktır. Şöyle isyan edebilirler: "Beni sevmemenizin nedeni amerika'da doğmuş üst düzey futbolcu olmam mı?"
Şu an ingiltere'de de kimi destekleyiyorsunuz soruları soruluyor taraftarlara ve kendi kulüp takımlarının olduğu veya çoğunlukta olduğu takımları belirtiyor taraftarlar.
Milli takımlara sempati duyulabilecek bir diğer nokta Forma reklamı taşımamaları. Ama bu kuralda biraz kofti gibi oluyor çünkü her federasyon en 6-7 sponsorla anlaşmalı oluyor ve bu firmaların reklamları maç forması dışında her kıyafette gözümüze sokuluyor.
4 gün sonra 2008 turnuvası başlıyor. Almanya, Avusturya ve Polonya'nın aynı cümle içinde geçtiği fıkra bile anlatılmazdı ama birbirleriyle futbol oynayacaklar bu takımlar.
Neyse bu konular ülkemizde de tartışılmaya başlandı dedim ya; Orhan Pamuk'un futbol-milliyetçilik ilişkisi ve Fatih Terim üzerine yaptığı yorumlar, Fatih Terim'in kendince cevabı... Aslında bu konu üzerine Tanıl Bora açp açıp okunması gereken bir adam.
Geçen hafta ise Express dergisi Milli takımı tutmamak için 7 neden diye bir yazı yayınladı. Sözlükte biri yazmış ben de aşağıya alıntılıyayım arşivde bulunsun maksat.
"bir kaleci ki, gol yedikten sonra rakip oyunculardan birinin ağzını yüzünü dağıtmak için saha içinde kovalıyor, birkaç kez darp etmeyi beceriyor. araya girenler olmasa paspas gibi çiğneyecek. maçtan sonra, pişkin pişkin "pişman değilim" diyor. rakip oyuncu yabancı, güya küfür etmiş. "zaten türk olsa böyle bir şerefsizlik yapmaz"mış. o kaleci, milli takımın kalecisi. profesyonel futbolcu olmasaydı, pekala mesela sakarya'daki linççi güruhun arasında olabilirdi.
bir oyuncu ki, kazanılan bir maçtan sonra sahayı tribünlerden ayıran tellerin üzerine tırmanıp taraftarlara 'bir baba hindi' çektiriyor. üstelik, yüksem gerilimli bir derbiden sonra. oyuncu değil, amigo sanki. daha doğrusu, provakatör. bir defaya mahsus bir şey de değil bu. seyirciyi (hem kendi takımının, hem rakip takımın taraftarlarını) kışkırtmaya pek meraklı. sakarya'daki linççi güruhun içinde o da olabilirdi. iki eliyle "hadi, hadi ne duruyorsunuz" jestini yaparken görebilirdik pekala
bir oyuncu ki, bahis çetelerinin aracısı olarak şike organize ediyor. tezgah ortaya çıkınca ceza yiyor. ama çarçabuk affediliyor. niye? milli takımın ona ihtiyacı varmış. alayıvalayla sahalara dönüyor. arsız sırıtışını yüzünden eksik etmeyerek.
bir milli takım kaptanı ki, yapılan eleştirilere cevap olarak basın tribününe 'nah' çekiyor. ingiltere'de, siyahi oyunculara ırkçı hakaretler yaptığı için ifadesi alınıyor. dillere destan isviçre maçındaki linççi saldırıda başı çekiyor, rakip futbolcuları soyunma odasına kadar kovalıyor, tekme tokat girişiyor. fettullahçılarla muhabbeti ayrı mevzu
işte milli takımın 'kare as'ı: volkan, tuncay, gökdeniz, emre... milli takımı tutmamak için dört sebep
balık baştan kokar demişler, milli takım da öyle. başındaki hocanın marifetleri saymakla bitmez. milli takımı tutmamak için en az üç sebep de onun sayesinde var.
futbolculuğunda, oyundan ihraç edildiği bir maçta sahayı terkederken yan hakemin yüzüne tükürmüş, sonra da formasını yırtıp atmıştı. bunun üzerine, galatasaray yönetimi takım kaptanlığını ondan almış, cüneyt tanman'a vermişti. hocalığında yaptıkları ise hafızalarda tazeliğini koruyor. oyuncusunu saha içinde tartaklaması, aleyhinde tezahürat yapan tribünlere o malum el hareketini yapması, galatasaray'ın susurluk dönemine denk gelen şampiyonluklardan birini hamisi mehmet ağar'a ithaf etmesi... ve daha neler neler. ama hepsinin özeti, isviçre maçındaki performansı. oyuncularına "tekme atın" işaretini verişi defalarca ekrana gelmişti. sadece o kare bile milli takımın nasıl bir zihniyete, nasıl bir kişiliğe teslim edildiğini gösteriyor. yukardaki 'kare as' bir yana, başında böyle bir teknik direktörün olduğu takım tutulur mu? mahallemizin takımı da olsa, milli takım da olsa, tutulmaz
aslında, o zatın sırf maaşı bile milli takımı tutmamak için yeterli sebep. yüz otuz beş bin beş yüz doksan beş lira. bir de rakamla söyleyelim: 135 bin 595 kira. eski parayla 135 milyar. cumhurbaşkanı maaşının 8,5 katı, başbakan maaşının 15 katı, asgari ücretin 311 katı. bu yüz kızartıcı durumun meclis kürsüsünden dile getirilmesine verdiği karşılık da tiynetini ortaya koyuyor. 18 mayıs'ta, euro 2008 için yola çıkmadan önce habertürk'ün basın kulübü programında bu konuyla ilgili -bin dereden su getirilerek- sorulan soruyu cevaplarken milletvekilleri gibi devletten maaş almadığını, lojman gibi ayrıcalıklara sahip olmadığını söyleyip lafı şöyle bağladı: "onlardan 550 tane var, benden bir tane."
zihniyet bu işte. böyle bir hocanın çalıştırdığı takım tutulur mu?
bir de tabii federasyon boyutu var. üç-beş ay öncesine kadar mafyayla içli dışlı bir federasyon görev başındaydı, bu teknik direktör o federasyonun değerlerine cuk oturuyordu.
şimdiki federasyon akp'yle koyun koyuna. ama bu, mafyanın dışlandığı anlamına gelmiyor, iplerin başka bir 'aile'nin eline geçtiğini gösteriyor. euro 2008 sonrasında malum hocanın icazetini alan bir isim milli takımın başına gelirse şaşırmayalım
bu yedi sebep ve onlara ilaveten federasyon faktörü olmasaydı, diyelim ingiltere misali bir oyuncu kadrosu, hoca ve federasyon olsaydı, milli takımı tutmak farz olur muydu? bizce olmazdı. ingiltere yıllardır milli takım ve milliyetçilik ilişkisini tartışıyor. örneğin ünlü rock'çı morrissey, geçen dünya kupası'nda italya'yı tutacağını beyan etmişti. 1990 dünya kupası'nda da, napoli taraftarlarının bir kısmı italya-arjantin maçında maradona'lı arjantini tutmuştu...."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder